Promo banner background

Wooclap 10 yaşında! 🎂

Öğretmenler, eğitmenler ve öğrenenlerle birlikte öğrenmeyi on yıldır birlikte şekillendiriyoruz.

Homepage

En Ünlü 10 Nöromit

Nöromit nedir?

Nöromitler, insan beyninin işleyişine dair yanlış anlaşılmalardır. Medya tarafından yapılan aşırı basitleştirmeler, politik ve ticari motivasyonlar, araştırmacıların çarpıcı sonuçları hızla yayımlama isteği gibi nedenlerle insanlar, hatalı, eksik ya da henüz tamamlanmamış fikirleri yenilikçi bir buluşmuş gibi benimser. Çoğu zaman bu mitler zamanla çürütülse de; insanların zihinlerinde yerini önceden almış olurlar. Bu yazıda, en ünlü 10 nöromiti ve onların yanlış olduğu iddia edilen sinirbilimsel temellerini paylaşacağız.

1. "Beynimizin sadece %10'unu kullanıyoruz"

Bu mit, beynimizin sadece küçük bir kısmını kullandığımıza ve potansiyelinin büyük çoğunluğunu heba ettiğimize dair yanlış inanışı anlatır. Kökeni, 1930’lu yıllardaki ilk beyin araştırmalarına kadar uzanır. O dönemde ölçüm cihazlarının yetersiz hassasiyeti, bazı “sessiz” beyin bölgeleri olduğunu göstermiş ve beynimizin sadece kısmen kullanıldığı izlenimi doğmuştur. Bir başka görüşe göre ise, beynin tamamen uzmanlaşmış bölümlerden oluştuğu anlatımı, sadece bu bölgelerin bir seferde çalışabileceği inancına yol açmıştır. İddiaya göre Einstein’ın bile beyninin sadece %10’unu kullandığını söylediği rivayet edilir. Modern beyin görüntülemeleri de, yalnızca renkli görünen bölgelerin aktif olduğunu gösteriyor gibi bir izlenim vererek bu mite katkı sunmuştur; gerçekte ise bu görüntüler sadece diğer bölgelere kıyasla daha yüksek aktiviteyi gösterir.

Oysaki nörogörüntüleme, her an her iki beyin yarımküresinden de çok sayıda bağlantılı alanı kullandığımızı gösteriyor. En temel hareketsizlik anlarında, hatta uyurken bile, tüm beynimizi kullanıyoruz. Beynin plastiği sayesinde, yani beynimizin her yaşta (iyiye ya da kötüye) değişme yeteneğiyle, potansiyeli sürekli gelişir.

2. "İnsanlar sağ veya sol beyinlidir"

Çoğunlukla, yaratıcı insanların "sağ beyinli", mantıklı insanların ise "sol beyinli" olduğu söylenir. Beynin bir yarımküresini diğerinden daha fazla kullandığımıza yönelik bu düşüncenin hiçbir bilimsel temeli yoktur. İnternette dönen ve dönen bir kadın dansçı içeren test, bu hayali profili tespit etmek için kullanılır gibi görünse de, insan beyninin aslında tamamen alakasız bir özelliğini gösterir. Buna, belirsiz bir uyaranda bistabil algı denir. Dansçının görsel sahnesi iki şekilde yorumlanabilir (bir tarafa ya da diğerine döner gibi). Beyin, önce birini seçer ve bir süre sonra diğer algıya geçer.

Bu hatalı inanış, kısmi bir beyin taraflaşmasından kaynaklanıyor; yani, beynin iki yarısı tam olarak aynı işleri yapmaz. Ancak bu asimetri kişilikle ilgili değildir. Örneğin sol beyin yarımküresi (sağ elini kullananlarda) konuşma işlevlerinin ana vatanıdır. Sağ yarımküre ise derinlik görüsünde daha başarılıdır. Ancak çoğu görev için iki yarımkürenin birlikte çalışması gerekir. Bunlar, “corpus callosum” adlı büyük bir iletişim yolu ile birbirine bağlıdır. Düşünmek veya yaratıcı olmak istediğimizde de iki beyin yarımız birlikte çalışır.

Bu mit, 1990’lardan 2000’e kadar bir nesil insan kaynakları ve kişisel gelişim danışmanının, yayın ve seminer dalgasına kapılmasına yol açtı.

3. "Öğrenmenin tamamı erken çocuklukta gerçekleşir"

Yanlış olan bu görüşe göre, belirli bir yaşa kadar bazı şeylerin mutlaka öğrenilmesi gerekir, aksi takdirde daha sonra öğrenmek ya çok zor ya da imkansız olur. "Her şey 3-6 yaş arasında olur" diye inandırmaya çalışır bu mit.

Nöronal plastisite, yani beynin kendini yeniden şekillendirme yeteneği, yaşamın başında en yoğundur; bu nedenle çocuklar çok hızlı öğrenir. Öğrenmeye en uygun dönemlere "duyarlı" veya "kritik" dönemler denir. Daha sonraki yaşlarda da öğrenme mümkündür, sadece biraz daha uzun sürer ve daha zorlu olur. İnsan, ömrü boyunca öğrenmeye nörolojik olarak programlanmıştır; bu, en yaşlı bireylerde bile geçerlidir.

Bu yazının temelini “Neuro Learning: Les neurosciences au service de la formation” adlı kitap oluşturmuştur. Kitap için, “bir hayli sarsıcı bir süreci yeni öğrenme olanaklarına dönüştürerek pedagojik bir başarıya imza atmıştır” deniliyor.

4. "Üç çeşit öğrenme stili vardır"

Özellikle öğretmenler arasında yayılan bu mit, her öğrenenin tercih ettiği bir öğrenme yolu olduğu iddiasını taşır: görsel, işitsel ya da kinestetik. Bu tercihlerin ortaya çıkması aslında çalışma alışkanlıklarından ibarettir ve bilim, bunlara uygun öğretim yapmanın hiçbir fayda getirmediğini gösteriyor.

Tercihlerimiz ne olursa olsun, insan öncelikle görsel bir varlıktır. Bir açıklamaya görsel bir öğe eklemenin herkes için öğrenmeyi kolaylaştırdığı kanıtlanmıştır; duyu kanallarını çeşitlendirmek, her bireyde dikkati ve kalıcılığı artırır.

Yetişkin eğitimi uzmanları tarafından son yıllarda yapılan değerlendirmelerde, "öğrenme stilleri" konusu zaten sorgulanmıştır.

5. "Mozart dinlemek zekiyi artırır"

Bu mit, bilimsel bir “tuhaflığa” dayanır. 1973’te Amerikalı araştırmacılar, prestijli Nature dergisinde, Mozart’ın bir sonatını dinledikten sonra IQ’da artış görüldüğünü açıkladılar. Bu çalışmada, üç yetişkin grubu Mozart, rahatlatıcı bir melodi veya hiçbir şey dinlemeden önce ve sonra IQ testlerine tabi tutuldular. “Mozart” grubunda mekânsal akıl yürütme becerilerinde hafif bir artış gözlendi, ancak bu etki yalnızca birkaç dakika sürdü. Diğer testlerde bir değişiklik çıkmadı; yine de çok ön sonuç olan bu bulgu dünyanın dört bir yanına yayıldı.

Gerçeklerle yüzleşmek on beş yıldan fazla sürdü: İlk çalışma titiz olsa da, yanılgılı sonuçlar üretmişti. Fakat bu süre zarfında mit, insanların zihinlerine kazındı ve onaylı “Mozart etkisi” ürünleri, küçük çocukların hatta anne karnındaki bebeklerin zekasını geliştirdiği iddiasıyla eğitim piyasasını kapladı. Oysa, söz konusu çalışma sadece yetişkinlerle yapılmıştı.

“Mozart etkisi” bilimsel açıdan bir yanılsama olsa da, son araştırmalar çocuklukta müzik eğitiminin bilişi artırdığını gösteriyor (White-Schwoch, 2013).

6. "Sözde Brain Gym® öğrenmeyi geliştirir"

Brain Gym® programı, bir dizi egzersiz yoluyla beynin iki yarısı arasındaki bilgi akışını geliştirdiğini iddia eder. Örneğin katılımcılarına, beynin sağ tarafını uyarmak için sol burundan nefes almayı önerir; bunun bilimsel bir dayanağı yoktur.

Bir Britanyalı öğretmen tarafından geliştirilen ve seksen ülkede satılan bu yöntem, hatalı şekilde kendini nörobilime dayanır gibi gösterir. Bilimsel kampanyalar bu yöntemi çürütse de, program hâlâ birçok ülkede eğitimcilerin ilgisini çekmektedir. Yazarlarının, son baskılarında en mantıksız iddiaları kaldırmış olduklarını belirtmek gerekir.

Her türden fiziksel egzersizin beyin için faydalı olduğu kanıtlansa da, Brain Gym® bilim dünyası tarafından oybirliğiyle reddedilmiştir.

7. "Kadınlar/Genç beyinler çoklu görevde daha iyidir"

Sıkça kadınların ve genç nesillerin çoklu görevde (multitasking) daha başarılı oldukları söylenir. "Aynı anda birden fazla işi yaparken daha mı verimliler?" sorusunun bilimsel yanıtı kesinlikle “Hayır”dır. Aksine, aynı anda birden fazla işi sürdürmek, beyni daha çok zorlar. Bu nedenle araç kullanırken telefonla konuşmak devletlerce yasaklanmıştır.

İki işi aynı anda yapabilmek sadece biri tamamen otomatik hale gelmişse mümkündür (örneğin yürürken konuşmak). Ancak, otomatik aktivite bile beklenmedik bir durum karşısında hemen kesintiye uğrayabilir. Beynimiz, yaş veya cinsiyet fark etmeksizin, tek işle ilgilenirken çok daha etkilidir.

8. "Kadın ve erkek zekası önemli ölçüde farklıdır"

Erkek ve kadınların zekasının farklı olduğu, örneğin erkeklerin matematikte daha iyi olduğu sıkça söylenir. Peki, bu doğru mu? Anatomik açıdan, erkek beyin kadın beynine kıyasla daha büyük ve ağırdır. Bazı işlevsel farklılıklar da vardır; örneğin konuşma alanı kadın beyninde daha aktiftir. İki beyin de aynı hormon havuzunda yüzmez, çünkü cinsiyet hormonları mevcuttur; fakat bu farklılıkların bilişsel işlevde herhangi bir farka yol açtığına dair bir bağlantı bulunmamıştır.

Geçmişte erkek çocuklarının matematikte üstün olduğu iddia edilmiş olsa bile, daha yeni raporlar bu savı sorguluyor. 86 ülkede yapılan bir araştırma, farklılık varsa bile bunun çok küçük ve cinsiyetten çok sosyal faktörlere bağlı olduğunu gösterdi. Bir meta-analiz ise, son yüzyılda kız öğrencilerin tüm konularda erkeklerden daha yüksek notlar aldığını ortaya koydu.

Her iki cinsiyetin beyinlerinde biyolojik farklılıklar bulunsa da, bunlara hâlâ anlam yüklenmiş değildir. Özellikle kadın ve erkek zekası oldukça benzerdir (unutmamak gerekir ki, zekanın bilimsel bir tanımı da hâlâ yoktur…).

9. "Brain Training video oyunları çok etkilidir"

Brain training, yani beyni uyarıcı video oyunları, ABD’de çok popüler olduktan sonra Avrupa pazarına da girdi. Peki bu oyunlar, bilişsel işlevlerde gerçekten kalıcı gelişmelere yol açıyor mu? Pek çok araştırma tam da bu soruya yanıt arıyor. Şu ana dek sonuçlar hayal kırıklığı yaratıyor. Hatta bazı bilim insanları ürünü tüketiciye deşifre etmek için birlikte harekete geçti.

Nature’da yayınlanan büyük bir araştırmada, üç farklı eğitim yönteminin 11.430 yetişkin üzerindeki etkileri karşılaştırıldı:

  • Brain training tipi video oyunlar;
  • Klasik akıl yürütme ve problem çözme;
  • İnternetten sıradan soruları yanıtlamak.

Altı hafta sonunda, üç grubun da bilişsel puanlarında benzer oranda artış gözlendi.

Fransa’daki iki sınıfta yapılan araştırmalar ise Nintendo Brain training oyunlarının etkisinin, klasik kalem-kağıt oyunlarıyla benzer olduğunu ortaya koydu.

İkna edici bir yarar olmamasının ötesinde, bu oyunlarla ilgili asıl mesele, aktarılan beceri ve bilginin gündelik yaşama ne kadar yansıyabildiğidir. Bir kişinin, belirli bir görevde ustalaşması için sadece pratik yapması gerekir. Yani, örneğin bir oyunda hedefi daha hızlı tıklayabiliyor olmak, gündelik bilişsel işlevlerde de ciddi bir gelişme olacağı anlamına gelmez.

Üç ciddi ama ön bulgu ön plana çıkıyor:

  • Yürütücü belleği eğitmek, özellikle dikkat eksikliği olanlarda;
  • Dikkat ve yürütücü fonksiyonları çalıştırmak;
  • Basit aksiyon tabanlı video oyunlarının mekânsal bilişi genel ve kalıcı biçimde geliştirmesi.

10. "Uykuda öğrenmek mümkündür"

Uyurken öğrenebileceğimiz miti yeni değildir. Eski Sovyetler Birliği'nde araştırmacılar bu sorunun kökenine inmek için 1950’ler ve 60’larda çalışmalar yapmışlardır. Bazı çalışmalarda olumlu sonuçlar alınmış görünse de, ciddi metodolojik hatalar içeriyorlardı. Bu nedenle Batılı bilim insanları iddia edilen sonuçları asla tekrar edememiştir.

Öğrenme için, insanın uyanık olması gerekir; çünkü bilinçli çaba gereklidir. Uykuda öğrenemesek de, uyku beyin gelişimi ve işlevi açısından hayati öneme sahiptir. Özellikle uyanıkken öğrendiğimiz şeyleri pekiştirir.

Nörobilimle mitleri çürütmek

Beş bilimsel gerçek

  • Beynimizin %100’ünü kullanıyoruz.
  • Çoklu görev = yavaşlık + hata.
  • Beynimiz, yaşam boyu öğrenmeye programlıdır.
  • Hepimiz öncelikle “görsel” varlıklarız.
  • Kadın/Erkek beyni: farklılıktan çok benzerlik.

Bilimin reddettiği beş teori

  • Görsel/İşitsel/Kinestetik öğrenme yöntemleri;
  • Sağ/Sol beyin yaklaşımları;
  • “Mozart etkisi”;
  • Brain Gym®;
  • Brain training tipi video oyunlar

Kaynakça

Bu makale, “Neuro Learning: Les neurosciences au service de la formation” adlı kitaba dayanmaktadır. Kitap için, "oldukça sarsıcı bir süreci yeni öğrenme olanaklarına dönüştürerek pedagojik bir başarıya imza atmıştır" denilmektedir.

Kaynak: Medjad, N., Gil, P., & Lacroix, P. (2017).Neuro Learning: Les neurosciences au service de la formation.Paris: Eyrolles.

Wooclap'ın en iyilerini alın

Ürün güncellemelerimizin ve en son yayımlanan içeriklerimizin aylık özeti, doğrudan gelen kutunuzda.